8 Ekim 2013 Salı

Dilersin...

Açamazsın sonraların kapısını, giden öncen, şimdin yani Küçücüğünü hatırlayınca...
Nedenleri çoktur...Silemediğin kadar çoktur...
Sözüm ona ayrı dünyaları yaşarsın...
Yaptığın hatalar ise aynıdır; yastığındaki sıcaklığı hissettiğin kadar gerçek olan...

Pozisyon zenginliğinde kazanan şehvettir...
İntikamı, ruhundan silemediğin kokuyu çıkartmaya çalıştıkların sanırsın...
Değildir...
Ellerine el, gözlerine göz değmiş olsa da mucize dilersin... Belkide son nefesine kadar sadece sen bir mucize dilersin...



1 Eylül 2013 Pazar

Zaman Marinası

Zaman Marinasına yanaşan sade pişmanlıkları vardı;aceleci olan kaptanın...
Derdi sabırsızdı...
Zor olan basitliğin yanında da yer almadı...
Kırdı dümenini,fırtınaya aldırış etmeden...Niye yanaştı ki?

Daha sonra ''Oysaki...'' ile başlayan cümlelerin kurulacağını nereden bilsin...
Batan gemiyle giden yaşanmışlıkların öksüz kalacağını ya da...
Aldırış etmediği fırtınanın alaşağı edişi ne kadar umurundaydı kim bilir?
Fare ile kaçan yardımcı kaptana ne denir?

Zaman Marinasına yanaşan sade pişmanlıkları vardı;aceleci kaptanın...
Yanaşan pişmanlıklardı dibi boylayansa terki terk ettiği yalın ve yanlış tercihi...
Fırtınanın yıldırımı ateşten bir hançer oldu saplandı ruhuna,çarpmak ne kelime...
Öldü dünyaya o an...Yardımcı kaptanına bir siktir git diyemeden...



Caner DOĞRUYOL


8 Nisan 2013 Pazartesi

BİR VARSIN BİR YOKSUN...




Bir varsın,bir yoksun..!
Hayat işte, garip bir çizgi…
Ya evet, ya hayır…
Basit  ve zor yani …
                                                           Bazen ‘’Başardım’’dersin…
                                                           Bazen de kaybettim…
                                                           Fakat ne ‘’ başarmışsındır’’ ne de kaybetmiş …
                                                           Efkarın basacağı saniye belirsizdir anlayacağın…


Küçükken ‘’Ah keşke bir büyüsem..’’dersin …
Büyüyünce  de ‘’Ah keşke büyümeseydim..’’.
Ve ‘’ keşke’’,’’ah’’ ile beraber yanındadır her zaman…
Yani ne garip bir  melodisi  vardır şu  hayatın? Dimi?...

                                                        
                                               
                                                         Bir  varsın, bir yoksun…
                                                           Ortası yoktur…
                                                           Varsa bile, o da bir tarafın tarafıdır …
                                                           Anlayacağın yine yoksun…

Yazan: Caner DOĞRUYOL
                                                                       ( 2004 )

11 Mart 2013 Pazartesi

TÜRK GENCİ





TÜRK GENCİ; rejimin ve inkılapların sahibi ve bekçisidir. 
Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; 
rejimini ve inkılaplarını benimsemiştir. 
Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, 
“bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır” 
demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla 
kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu 
yakalayacaktır. Genç, “polis henüz inkılap ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, 
fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkum edecektir. Yine düşünecek: “Demek, 
adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım!” Onu hapse atacaklar. 
Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana; İsmet Paşa’ya; Meclis’e telgraflar 
yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. 
Diyecek ki; “Ben inanç ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. 
Eğer buraya haksız gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri 
düzeltmek de benim vazifemdir!” İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği! 

Mustafa Kemal Atatürk 
Bursa, 5 Şubat 1933 




İşgaldeki hali sakın unutma 

Atatürk'e dil uzatma sebepsiz 

Sen anandan yine çıkardın amma 

Baban kimdi bilemezdin şerefsiz 


(Neyzen Tevfik) 

ATATÜRKÇÜLÜK NEDİR: Atatürkçülük Atatürk’ün görüş ve inkılapları ile ortaya koyduğu yeni düşünce sistemidir. Atatürk, Atatürkçülük tanımını: “Biz bize benzeriz” sözleri ile yapmıştır. Atatürk; “yenilikler Türk milletinin yapısına ve karakterine uygun olmalıdır” demiş ve taklitçiliği reddetmiştir. Atatürk; tamamen milli değerlerimizi ve kendi imkanlarımızı kullanarak meselelerimize çare bulunmasını istemiş ve başka vücutlar için biçilmiş elbise bize uymaz demiştir. Atatürkçülük; bir toplumun süratle kalkınmasını, ileri hamleler yapmasını amaçlayan bir düşünce sistemi olup, dayandığı temel prensip gerçek ilimdir. Atatürkçülük: ölmez bir hedef, yükselen bir şereftir. Atatürkçülük; Yaşayan bir güç demektir. Yükselme Atatürkçülüğün ta kendisidir. ATATÜRKÇÜLÜK; HİÇBİR SİYASİ AKIM VEYA YABANCI İDEOLOJİ İLE BAĞDAŞMAZ. (Caner Doğruyol)


Senarist











..............
              .............
                           .......................



Karalanmış cümleler,nostalji tanımını bir kez daha yapmak ister bazen... 
Özlersin dününü, yarının için savaş verdiğin şu fani dünyada... 
Başkalarının da düşüncelerine kıyak yapmak için, yeni cümlelerini dumanlı kurmaya çalışsan da beceremezsin bazen...Yalakalık sanırlar...Neden mi? 
Çünkü sen hem insansın hemde adın bu memlekette senaristtir...İnandıramazsın... 

Yazan:Caner DOĞRUYOL

Kumsaldaki Kumdan Kaleyi Ben Yaptım…

Güneşli günlerde herkes ışık saçar ; ancak önemli olan fırtınalı günlerde ortaya çıkan gerçek benliğimizi görebilmemizdir..


...

Zorluklar, sürprizler, sıkıntılar, ıkıntılar, kahkahalar ve nankörlükler gibi körlükleri içinde barındıran hayat yalnız yaşanmıyor. Sığınmak, sahip olmak, birlikte adım atmak gibi duyguları insanoğlu insana kazandırıyor. Klasik bir düzeni var bence hayatın. Sorunlar da çukurlar da ödüller de güzellikler de insanın kaderine karşı hükmetme yeteneğinin yeterliliğinin hangi ölçüde olduğunun bir sonucudur. Bu klasik düzende her şey çok nettir. Sadece aslolan bencillikten mümkün olduğunca uzak durabilmektir. İnsan kendi çıkarlarını, ortak çıkarlarını tabiî ki korumalıdır; ancak unutulması gerekenleri de unutmalı, hatırlanması gerekenleri hatırlamalıdır. Değişenleri görebilmelidir ve ders alınması gerekenleri de idrak edip reddetmemelidir. Yani kendisi olmayı bilen ve dünyanın kendisi etrafında dönmediğini, iletişimin ne anlama geldiğini gören insanı hayatın bu klasik düzeni sadece yorar. 

İletişim bozukluğu (!) Bence bir insanın tüm sorunlarının kaynağı olan konunun başlığıdır. Bencillik ile beslenen, ben bilirim felsefesini düzeninin resmi dini olarak kabul etmiş insanların sürekli yaşadıkları bu sorun, çevresindeki insanların onlara karşı olan tutumlarının renk değiştirmelerine ve maalesef idare edilmelerine ya da dışlanmalarına sebep oluyor. Ortası olmayan hayatın olmazsa olmazları arasındaki uyum kavramını hiçe sayıp yukarıda ifade ettiğim şeylerle yaşayanların karşılaştıkları durumlarda da genelde herkes çıkarcı bir ben doğruyum rolüne bürünmüş oluyor. Böylece, maalesef, içlerindeki iyilik tohumunu da köreltiyorlar. Kimse mükemmel değildir. Bu bence evrensel bir gerçektir. Ama olması gerekenler ile dinlemenin, konuşmanın azizliğini de reddetmek olmaz. 

Sorunlar, alınganlıklar, beklentiler vb. kavramlar durdukları yerde içi dolan kavramlar değildir. Bu kavramların istenilen boyuta ulaşması için ifade edilmesi gerekir. Buradaki ince ayrıntı da ikili ya da çoklu iletişimin gerçekleştiği ortamlarda diğer insanların da fikirlerinin olabileceği gerçeği ve duyguları ile niyetlerinin de varlığının göz ardı edilmemesi gerektiğidir. Önemli olan neyi nasıl söylediğidir. Kendi isteğini ifade ederken illa da benim istediğim olsun tutumu sürekli bir karakteristik özelliğe dönüşürse ve bir insan, ikaz edilmesine rağmen ikazlarını karşıt fikir olarak görürse yapacak ne olabilir ki ? Hayat tek başına yaşanmıyor.

Peki bu tarz birine kör kütük aşık olan biri ne yapmalı ? Bunları görüp analiz etmeli.
Bu söylediğim zor bir şey; ama bunu denemeli ve içindeki umudunu da yitirmemeli. Ona bir süre vermeli kendince. Eğer o süreye kadar da değişen hiçbir şey yoksa süre dolduğunda yaşanan her şey için güzel bir teşekkür etmeli ve aşkını ( zor da olsa ) kalbine gömüp gitmelidir. Çünkü yapacak başka bir şey kalmamıştır. Çiftler saygı ve sevgiyi kriter alıp birbirlerine verdikleri değerleri birbirlerine hissettirmelidir. Bu söylediklerim zor şeyler, biliyorum. Ama uygulaması zor da olsa imkânsız olan şeyler değildir. İnsanlar ne yaparsa kendileri, kendilerine yaparlar. Yaşanmış kötü şeylerin kalması gereken yerde kaldığına inananlar, geleceğin geçmişin devamı olmadığını düşünenler ve fotoğrafın geneline bakarken iğneyi kendine batırmayı becerenlerin ve aksini idea edenlerin oluşturdukları çevrede kazanansa sizce kimdir ? Hepimiz haklıyız diyip yolumuza giderken vicdan azabı çekmeyi Allah kimseye nasip etmesin desem de maalesef pişmanlıklar bu hayatın önemli bir parçası; ama son pişmanlık fayda etmiyor. Dediğim gibi kavramlar çok basit. Netliği de ortada ama ah şu bakış açıları ve insanın egosu var ya! Eminim bu yazdıklarımın hepsini herkes çok iyi biliyordur. İşte ben bunlara rağmen hala basit olanı yapmak çok zordur diye düşünüyorum. Laf değil icraat diyorum. Ve ekliyorum; kullanma kılavuzunu okumamaya direttiğimiz şu oyun kafamıza göre oynanmıyor maalesef.. Kavga etmeye ne hacet . Zaten hamurumuzda var özgür irade ve kibir … Bu arada kibir şeytanın en sevdiği günahtır …

Caner DOĞRUYOL… 
3 / 07 / 2008 - PERŞEMBE

10 Mart 2013 Pazar

- SELDEN -



‘’ Harp zorunlu ve kaçınılmaz olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça harp bir cinayettir.’’ 

 (Mustafa Kemal ATATÜRK)