11 Mart 2013 Pazartesi

Kumsaldaki Kumdan Kaleyi Ben Yaptım…

Güneşli günlerde herkes ışık saçar ; ancak önemli olan fırtınalı günlerde ortaya çıkan gerçek benliğimizi görebilmemizdir..


...

Zorluklar, sürprizler, sıkıntılar, ıkıntılar, kahkahalar ve nankörlükler gibi körlükleri içinde barındıran hayat yalnız yaşanmıyor. Sığınmak, sahip olmak, birlikte adım atmak gibi duyguları insanoğlu insana kazandırıyor. Klasik bir düzeni var bence hayatın. Sorunlar da çukurlar da ödüller de güzellikler de insanın kaderine karşı hükmetme yeteneğinin yeterliliğinin hangi ölçüde olduğunun bir sonucudur. Bu klasik düzende her şey çok nettir. Sadece aslolan bencillikten mümkün olduğunca uzak durabilmektir. İnsan kendi çıkarlarını, ortak çıkarlarını tabiî ki korumalıdır; ancak unutulması gerekenleri de unutmalı, hatırlanması gerekenleri hatırlamalıdır. Değişenleri görebilmelidir ve ders alınması gerekenleri de idrak edip reddetmemelidir. Yani kendisi olmayı bilen ve dünyanın kendisi etrafında dönmediğini, iletişimin ne anlama geldiğini gören insanı hayatın bu klasik düzeni sadece yorar. 

İletişim bozukluğu (!) Bence bir insanın tüm sorunlarının kaynağı olan konunun başlığıdır. Bencillik ile beslenen, ben bilirim felsefesini düzeninin resmi dini olarak kabul etmiş insanların sürekli yaşadıkları bu sorun, çevresindeki insanların onlara karşı olan tutumlarının renk değiştirmelerine ve maalesef idare edilmelerine ya da dışlanmalarına sebep oluyor. Ortası olmayan hayatın olmazsa olmazları arasındaki uyum kavramını hiçe sayıp yukarıda ifade ettiğim şeylerle yaşayanların karşılaştıkları durumlarda da genelde herkes çıkarcı bir ben doğruyum rolüne bürünmüş oluyor. Böylece, maalesef, içlerindeki iyilik tohumunu da köreltiyorlar. Kimse mükemmel değildir. Bu bence evrensel bir gerçektir. Ama olması gerekenler ile dinlemenin, konuşmanın azizliğini de reddetmek olmaz. 

Sorunlar, alınganlıklar, beklentiler vb. kavramlar durdukları yerde içi dolan kavramlar değildir. Bu kavramların istenilen boyuta ulaşması için ifade edilmesi gerekir. Buradaki ince ayrıntı da ikili ya da çoklu iletişimin gerçekleştiği ortamlarda diğer insanların da fikirlerinin olabileceği gerçeği ve duyguları ile niyetlerinin de varlığının göz ardı edilmemesi gerektiğidir. Önemli olan neyi nasıl söylediğidir. Kendi isteğini ifade ederken illa da benim istediğim olsun tutumu sürekli bir karakteristik özelliğe dönüşürse ve bir insan, ikaz edilmesine rağmen ikazlarını karşıt fikir olarak görürse yapacak ne olabilir ki ? Hayat tek başına yaşanmıyor.

Peki bu tarz birine kör kütük aşık olan biri ne yapmalı ? Bunları görüp analiz etmeli.
Bu söylediğim zor bir şey; ama bunu denemeli ve içindeki umudunu da yitirmemeli. Ona bir süre vermeli kendince. Eğer o süreye kadar da değişen hiçbir şey yoksa süre dolduğunda yaşanan her şey için güzel bir teşekkür etmeli ve aşkını ( zor da olsa ) kalbine gömüp gitmelidir. Çünkü yapacak başka bir şey kalmamıştır. Çiftler saygı ve sevgiyi kriter alıp birbirlerine verdikleri değerleri birbirlerine hissettirmelidir. Bu söylediklerim zor şeyler, biliyorum. Ama uygulaması zor da olsa imkânsız olan şeyler değildir. İnsanlar ne yaparsa kendileri, kendilerine yaparlar. Yaşanmış kötü şeylerin kalması gereken yerde kaldığına inananlar, geleceğin geçmişin devamı olmadığını düşünenler ve fotoğrafın geneline bakarken iğneyi kendine batırmayı becerenlerin ve aksini idea edenlerin oluşturdukları çevrede kazanansa sizce kimdir ? Hepimiz haklıyız diyip yolumuza giderken vicdan azabı çekmeyi Allah kimseye nasip etmesin desem de maalesef pişmanlıklar bu hayatın önemli bir parçası; ama son pişmanlık fayda etmiyor. Dediğim gibi kavramlar çok basit. Netliği de ortada ama ah şu bakış açıları ve insanın egosu var ya! Eminim bu yazdıklarımın hepsini herkes çok iyi biliyordur. İşte ben bunlara rağmen hala basit olanı yapmak çok zordur diye düşünüyorum. Laf değil icraat diyorum. Ve ekliyorum; kullanma kılavuzunu okumamaya direttiğimiz şu oyun kafamıza göre oynanmıyor maalesef.. Kavga etmeye ne hacet . Zaten hamurumuzda var özgür irade ve kibir … Bu arada kibir şeytanın en sevdiği günahtır …

Caner DOĞRUYOL… 
3 / 07 / 2008 - PERŞEMBE

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder