11 Mart 2013 Pazartesi

TÜRK GENCİ





TÜRK GENCİ; rejimin ve inkılapların sahibi ve bekçisidir. 
Bunların lüzumuna, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır; 
rejimini ve inkılaplarını benimsemiştir. 
Bunları zayıf düşürecek en küçük veya en büyük bir kıpırtı ve bir hareket duydu mu, 
“bu memleketin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adliyesi vardır” 
demeyecektir. Hemen müdahale edecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla, nesi varsa onunla 
kendi eserini koruyacaktır. Polis gelecektir; asıl suçluları bırakıp, suçlu diye onu 
yakalayacaktır. Genç, “polis henüz inkılap ve cumhuriyetin polisi değildir” diye düşünecek, 
fakat asla yalvarmayacaktır. Mahkeme onu mahkum edecektir. Yine düşünecek: “Demek, 
adliyeyi de ıslah etmek, rejime göre düzenlemek lazım!” Onu hapse atacaklar. 
Kanun yolundan itirazlarını yapmakla beraber; bana; İsmet Paşa’ya; Meclis’e telgraflar 
yağdırıp haksız ve suçsuz olduğu için tahliyesine çalışılmasını, kayrılmasını istemeyecek. 
Diyecek ki; “Ben inanç ve kanaatimin icabını yaptım. Müdahale ve hareketimde haklıyım. 
Eğer buraya haksız gelmişsem, bu haksızlığı meydana getiren sebep ve amilleri 
düzeltmek de benim vazifemdir!” İşte benim anladığım Türk genci ve Türk gençliği! 

Mustafa Kemal Atatürk 
Bursa, 5 Şubat 1933 




İşgaldeki hali sakın unutma 

Atatürk'e dil uzatma sebepsiz 

Sen anandan yine çıkardın amma 

Baban kimdi bilemezdin şerefsiz 


(Neyzen Tevfik) 

ATATÜRKÇÜLÜK NEDİR: Atatürkçülük Atatürk’ün görüş ve inkılapları ile ortaya koyduğu yeni düşünce sistemidir. Atatürk, Atatürkçülük tanımını: “Biz bize benzeriz” sözleri ile yapmıştır. Atatürk; “yenilikler Türk milletinin yapısına ve karakterine uygun olmalıdır” demiş ve taklitçiliği reddetmiştir. Atatürk; tamamen milli değerlerimizi ve kendi imkanlarımızı kullanarak meselelerimize çare bulunmasını istemiş ve başka vücutlar için biçilmiş elbise bize uymaz demiştir. Atatürkçülük; bir toplumun süratle kalkınmasını, ileri hamleler yapmasını amaçlayan bir düşünce sistemi olup, dayandığı temel prensip gerçek ilimdir. Atatürkçülük: ölmez bir hedef, yükselen bir şereftir. Atatürkçülük; Yaşayan bir güç demektir. Yükselme Atatürkçülüğün ta kendisidir. ATATÜRKÇÜLÜK; HİÇBİR SİYASİ AKIM VEYA YABANCI İDEOLOJİ İLE BAĞDAŞMAZ. (Caner Doğruyol)


Senarist











..............
              .............
                           .......................



Karalanmış cümleler,nostalji tanımını bir kez daha yapmak ister bazen... 
Özlersin dününü, yarının için savaş verdiğin şu fani dünyada... 
Başkalarının da düşüncelerine kıyak yapmak için, yeni cümlelerini dumanlı kurmaya çalışsan da beceremezsin bazen...Yalakalık sanırlar...Neden mi? 
Çünkü sen hem insansın hemde adın bu memlekette senaristtir...İnandıramazsın... 

Yazan:Caner DOĞRUYOL

Kumsaldaki Kumdan Kaleyi Ben Yaptım…

Güneşli günlerde herkes ışık saçar ; ancak önemli olan fırtınalı günlerde ortaya çıkan gerçek benliğimizi görebilmemizdir..


...

Zorluklar, sürprizler, sıkıntılar, ıkıntılar, kahkahalar ve nankörlükler gibi körlükleri içinde barındıran hayat yalnız yaşanmıyor. Sığınmak, sahip olmak, birlikte adım atmak gibi duyguları insanoğlu insana kazandırıyor. Klasik bir düzeni var bence hayatın. Sorunlar da çukurlar da ödüller de güzellikler de insanın kaderine karşı hükmetme yeteneğinin yeterliliğinin hangi ölçüde olduğunun bir sonucudur. Bu klasik düzende her şey çok nettir. Sadece aslolan bencillikten mümkün olduğunca uzak durabilmektir. İnsan kendi çıkarlarını, ortak çıkarlarını tabiî ki korumalıdır; ancak unutulması gerekenleri de unutmalı, hatırlanması gerekenleri hatırlamalıdır. Değişenleri görebilmelidir ve ders alınması gerekenleri de idrak edip reddetmemelidir. Yani kendisi olmayı bilen ve dünyanın kendisi etrafında dönmediğini, iletişimin ne anlama geldiğini gören insanı hayatın bu klasik düzeni sadece yorar. 

İletişim bozukluğu (!) Bence bir insanın tüm sorunlarının kaynağı olan konunun başlığıdır. Bencillik ile beslenen, ben bilirim felsefesini düzeninin resmi dini olarak kabul etmiş insanların sürekli yaşadıkları bu sorun, çevresindeki insanların onlara karşı olan tutumlarının renk değiştirmelerine ve maalesef idare edilmelerine ya da dışlanmalarına sebep oluyor. Ortası olmayan hayatın olmazsa olmazları arasındaki uyum kavramını hiçe sayıp yukarıda ifade ettiğim şeylerle yaşayanların karşılaştıkları durumlarda da genelde herkes çıkarcı bir ben doğruyum rolüne bürünmüş oluyor. Böylece, maalesef, içlerindeki iyilik tohumunu da köreltiyorlar. Kimse mükemmel değildir. Bu bence evrensel bir gerçektir. Ama olması gerekenler ile dinlemenin, konuşmanın azizliğini de reddetmek olmaz. 

Sorunlar, alınganlıklar, beklentiler vb. kavramlar durdukları yerde içi dolan kavramlar değildir. Bu kavramların istenilen boyuta ulaşması için ifade edilmesi gerekir. Buradaki ince ayrıntı da ikili ya da çoklu iletişimin gerçekleştiği ortamlarda diğer insanların da fikirlerinin olabileceği gerçeği ve duyguları ile niyetlerinin de varlığının göz ardı edilmemesi gerektiğidir. Önemli olan neyi nasıl söylediğidir. Kendi isteğini ifade ederken illa da benim istediğim olsun tutumu sürekli bir karakteristik özelliğe dönüşürse ve bir insan, ikaz edilmesine rağmen ikazlarını karşıt fikir olarak görürse yapacak ne olabilir ki ? Hayat tek başına yaşanmıyor.

Peki bu tarz birine kör kütük aşık olan biri ne yapmalı ? Bunları görüp analiz etmeli.
Bu söylediğim zor bir şey; ama bunu denemeli ve içindeki umudunu da yitirmemeli. Ona bir süre vermeli kendince. Eğer o süreye kadar da değişen hiçbir şey yoksa süre dolduğunda yaşanan her şey için güzel bir teşekkür etmeli ve aşkını ( zor da olsa ) kalbine gömüp gitmelidir. Çünkü yapacak başka bir şey kalmamıştır. Çiftler saygı ve sevgiyi kriter alıp birbirlerine verdikleri değerleri birbirlerine hissettirmelidir. Bu söylediklerim zor şeyler, biliyorum. Ama uygulaması zor da olsa imkânsız olan şeyler değildir. İnsanlar ne yaparsa kendileri, kendilerine yaparlar. Yaşanmış kötü şeylerin kalması gereken yerde kaldığına inananlar, geleceğin geçmişin devamı olmadığını düşünenler ve fotoğrafın geneline bakarken iğneyi kendine batırmayı becerenlerin ve aksini idea edenlerin oluşturdukları çevrede kazanansa sizce kimdir ? Hepimiz haklıyız diyip yolumuza giderken vicdan azabı çekmeyi Allah kimseye nasip etmesin desem de maalesef pişmanlıklar bu hayatın önemli bir parçası; ama son pişmanlık fayda etmiyor. Dediğim gibi kavramlar çok basit. Netliği de ortada ama ah şu bakış açıları ve insanın egosu var ya! Eminim bu yazdıklarımın hepsini herkes çok iyi biliyordur. İşte ben bunlara rağmen hala basit olanı yapmak çok zordur diye düşünüyorum. Laf değil icraat diyorum. Ve ekliyorum; kullanma kılavuzunu okumamaya direttiğimiz şu oyun kafamıza göre oynanmıyor maalesef.. Kavga etmeye ne hacet . Zaten hamurumuzda var özgür irade ve kibir … Bu arada kibir şeytanın en sevdiği günahtır …

Caner DOĞRUYOL… 
3 / 07 / 2008 - PERŞEMBE

10 Mart 2013 Pazar

- SELDEN -



‘’ Harp zorunlu ve kaçınılmaz olmalıdır. Milletin hayatı tehlikeyle karşı karşıya kalmadıkça harp bir cinayettir.’’ 

 (Mustafa Kemal ATATÜRK)

9 Mart 2013 Cumartesi

Hep Sınav Hep Sınav



Bazı kelimeler bir zaman sonra renklerini kaybetmeye başlar.
Halbuki bu rengini kaybeden kelimelerin anlamları aynıdır...
Tazelikleri ise tartışma konusu olur bir zaman sonra...
Fakat o kelimelere hayat sahip çıkar...
Ve olan insanoğlu insana olur.
Yaşanan ya da yaşanması gerekeni belirten, rengini bir zaman sonra kaybetme özelliği olduğunu keşfettiğim kelimeler; kalıcı hezimete uğrayan da insanoğlu insan olur...
Büyümek ve yaşlanmak diye adlandırılan tasvirler insanoğlu insanın yakasına yapışır...
Sonra o insanoğlu insan ki birdenbire nereden geldiğini anlamadığı bir hançer olan hastalığın bedenine saplanması sonucu ölür...
Hayat güler ve yaşananlar geride birer mazi olur...
Ebediyete doğru yol almaya başlayan merhum insanoğlu insanın başı o yolda da beladadır...
Sınav orada da devam etmektedir.
Etsin bakalım.
Nereye kadar?

Yazan:Caner Doğruyol

TeleTaç TV Skeç Programı


Eğlenerek yazdığım bir iştir...Yapım ekibinin emeğine sağlık...

PROJE TASARIM                  : CANER DOĞRUYOL
SENARYO                             : CANER DOĞRUYOL & VOLKAN AKYOL
YAPIM                                   : EWRE PRODÜKSİYON
YAPIMCI                               : EMRE AKSAÇ
YÖNETMEN                         : EMRE AKSAÇ
YÖNETMEN YARDIMCISI  : ŞEBNEM ŞİRANLI

TÜR: SPOR KOMEDİ

OYUNCULAR:MEHMET ALİ NALBANT, YERKAN KAHRAMAN, MURAT ÇAĞLAR, BURAK KİMYAGER, BAHAR TÜRKER PALA


KONUSU -KISACA-
GÜNCEL FUTBOL GÜNDEMİ ABZÜRT KOMEDİ ADINA NE VARSA BU PROGRAMDA

maksat spor olsun :)


TÜRK SİNEMASI SEKTÖRÜ VE TÜRK SİNEMA SEKTÖRÜNÜN UYGULADIĞI PAZARLAMA YÖNTEMLERİNE GENEL BAKIŞ

İşbu çalışmamın benden izinsiz olarak kullanılıp alakasız projelere konu edildiğini tespit etmemden dolayı tarafımca kaldırılmıştır. Mevcut çalışmam ile ilgili bilgi almak isteyenler canerdogruyol@gmail.com adresinden bana ulaşabilirler...

ZATEN




Çalıntı cümleler kurarak ödünç yaşamlarımızı yaşamaya çalışan insanoğlu insanlar olsa da…
Bu gerçekler bazen beni yaralasa da ölmeyeceğim işte zorluklara karşı…
Direneceğim, direnmeliyim de zaten…
Başka bir çare de yok ki…
Sinip bir köşeye ölümü boş gözlerle beklesem yine karnım acıkacak ve ben bu ihtiyacımı gidermek için hareket alacağım…
Sonra yine aynı senaryo oynanmaya devam edecek.
Sürahiden bardağıma su doldururken zat - ı ah-alilerinin elimden kaymama garantileri var mı acaba?
Ya da ekmeği keserken elimi kesmeyeceğimin.?
Aksilikler olmadan yaşamanın bir garantisi var mı acaba?
Eğer ben sinip bir köşeye ölümü boş gözlerle beklesem, kaçmakta olduğum hayattan yine kopamayacağım ki böylece.
Bu bahsettiklerimi de yaşamamak gibi bir garantim yok ki.
Yeni şarkılar dinlemeliyim büyük buluşmaya kadar.
Yeni filmler izlemeliyim.
Tuttuğum takıma yeni tezahüratlar yapmalıyım…
Yeniden aşık olmalıyım sevdiğime…
Kızmalıyım, bağırmalıyım, belki de küfür etmeliyim sorunlara…
Sonra da tövbeden gelip şükretmeliyim her şeye rağmen yaşadığıma…
İsyan etmeden ben bunları da yapmalıyım.
Ben bana verilen yaşam hakkını, hayata rağmen hayatla doyamaya doyamaya yaşamalıyım.
Umut ve hayal ya da düş ve kabus kelimelerini tekrar ve tekrar ve tekrar yaşamımda kurduğum cümlelerime katıp, tekerrür ettirmeliyim birçok şeyi…
Ben buna mecburum ve zaten hayat, çember içine kurulup, parfümlerle süslendikten sonra bizim içine salındığımız adı aldatmaca olan bir tiyatro sahnesi değil mi?

Yazan:Caner Doğruyol

Tanımak ya da Tanıyamamak…



İnsanlar…
Bazı insanlar ve bayağı insanlar…
Çıkar ve rahatla dünyasının menfaatçi kapıkulu düzencileri…
Yalakalar…
Plan kurduklarını zannedip vukala dümbelikçiliği yapanlar…
Bazı insanlar ve bayağı insanlar…
Tekerrüre çanak tutanlar…
İki yüzlü, astarsız insanlar…
Yardakçılar…
Bazı insanlar ve bayağı insanlar…
                                                       23 Haziran 2007  
                                                          Cumartesi ,

Yazan:Caner Doğruyol

Bazen de olsa …

Bazen çamur sıçrar paçana…
Bazen susar martılar…
Ufukları yaran yunuslar yorulur…
İnsanlar ve değişim savaşına devam eder…
‘’ Değişen sadece kıyafetlerimiz… ’’ diyor zaman.
Bir yerlerden keman sesi geliyor…
Ve bazen de olsa güzel anlar yaşanıyor Şehr – i İstanbul’da ...

Yazan: Caner Doğruyol
Tüketmemek lazım bir sevdayı...
Ve değerini bilmeyi bilmek en azından, avuçlarındayken aşkın...
Önemli olan bir olma yolunda yaşanan cefalardan çıkardığın dersleri ciddiye almak...
Tüketmemek lazım bir sevdayı...
Körleştirmemek lazım bir maziyi...
Kafanı yastığa koyduktan sonra da pişman olmamak...
Tiryaki olmak gerekir sevdana, doğrun olduğunu tescillemişse yüreğin...
Ya sevmek vardır çünkü ya da mış gibi yapıp kendini tüketmek...

Yazan:Caner Doğruyol

Güvercin…

Bir güvercin kondu penceremin önüne…
Tam da ben bana seni anlatırken…
Bembeyaz bir güvercin değildi…
Hayatın rengine bulanmış, kahverengi olan ancak bir güvercindi …
Güvercin…
O bizim güvercinimiz olsun…
Rengi ne olursa olsun bir güvercinimiz olsun…
Ah güvercinim, uç sevdiğimin diyarına sevgiyle…
Anlat sevdiğime sevdamı…
Anlat bakalım anlatabilirsen ...
Sor ona sonra dudakaları neden kurumuş diye…
Beni özlediği için mi yoksa, hadi uç da bir öğren hele…
Konan güvercin uçtu meleğim…
Hayatın rengine bulanmış güvercin uçtu anlayacağın…
Yanına gelmekte…


Yazan:Caner Doğruyol

....

                                                                      Hayallerimi görürüm,
Hayallerin her aklıma gelişinde ...
Kulaklarımı çınlatır , düşlerini düşlerken ,yokluğun ...
Ve hatırlarım ,hatıralarını ...
Hatıraların ,hatıralarımdır , hatırımda ...
Ve düşlerin,düşlerimde gizlidir...
                                                        (... ? ...)



Yazan:Caner Doğruyol

BİR ZAMANLAR

Bir zamanlar, zamanlarımın içine gizlenmiş küçüminnacık kolonyalarım vardı...
Ve daha o zamanlar şizofren sevdalar nedir bilmezdim bile...
Aynı zamanda,benim zamanlarımda, bir güzel, bir özel ve çok lezzetli melodiler
çalardı ,mahallemizin ve dahi hepimizin perileri ...
Çocukluğumu yaşamaya çalıştığım zamanlarda kulaklarım kepçeydi benim...
‘’Büyümek nedir?’’sorusunu duyacak kadar ...
                                                                                                  ( 2006 )
Yazan: Caner Doğruyol

...

Geceleğin fuluğ olur satırlar…
Sokaklar soğuk, insanlar buruk…
Geceleğin rüzgar vardır hep…
Yapraklar,kağıtlar ve maziler uçuverir…
Bir şarkı uydurursun, paran olmadığı için tabanvayla ya da herhangi bir bahane eşliğinde
gitmen gereken yere dönerken, geceleğin…
Bir isyan vardır yüreğinde…Hayata dair…
Geceleğin fuluğ olur satırlar...
Tırsarsın ve Tanrı’ya emanet gidersin,kendinle, sözde dönmen gereken yere giderken…
Geceleğin rüzgar vardır hep…
Yapraklar,kağıtlar ve maziler uçuverir…
Tırsarsın ve Tanrı’ya emanet gidersin,kendince, sözde dönmen gereken yere giderken…
Ve yine kıçın donar yürürken…
                                                                                                     ( 2003 )
Yazan : Caner Doğruyol 

BAZI BAZI

Bizler birer oyuncuyuz, hayat sahnesinde…
Fakat tek sorunumuz,hayatın,elimize tutuşturduğu senaryoyu okumadan,doğaçlama oynayıp, senaryoda belirttiği süprizlerle karşılaştığımız zaman afallamamız...
Bu sebeple derim ki bazen kendi kendime…
Bazı insanlar,kafasını kullanamayacak kadar aptal değil,maalesef göremeyecek kadar tembeldir …

                                                                                                                                    ( 2004 )
Yazan: Caner Doğruyol

BİR VARSIN BİR YOKSUN...

Bir varsın,bir yoksun..!
Hayat işte, garip bir çizgi…
Ya evet, ya hayır…
Basit ve zor yani …
Bazen ‘’Başardım’’dersin…
Bazen de kaybettim…
Fakat ne ‘’ başarmışsındır’’ ne de kaybetmiş …
Efkarın basacağı saniye belirsizdir anlayacağın…
Küçükken ‘’Ah keşke bir büyüsem..’’dersin …
Büyüyünce de ‘’Ah keşke büyümeseydim..’’.
Ve ‘’ keşke’’,’’ah’’ ile beraber yanındadır her zaman…
Yani ne garip bir melodisi vardır şu hayatın? Dimi?...
Bir varsın, bir yoksun…
Ortası yoktur…
Varsa bile, o da bir tarafın tarafıdır …
Anlayacağın yine yoksun…

                                                                                                       ( 2004 )

Yazan: Caner Doğruyol
( 2004 )

BAŞLIĞI ÇALINAN KELİMELER ...

" Hasret "; beyaz bir sayfaya siyah bir kalemle," sevgi " yazmak kadar ağırdır ..
Mış ' lı kurulan cümlelerle anılır ...
Mazi sevdaları idam edersin ..!
Ve sonra dirilirler , sen her yalnız kaldığında , kalabalıkta ...
Şarj edilmen gerekir ..!
Ve efkar bulutları sarmıştır seni ...
" Hasret "; bembeyaz bir sayfaya, simsiyah bir kalemle, ' sevgi ' yazmak
kadar ağardır ...
Ve " Mış " ' lı kurulan cümlelerde aranır ...


Yazan: Caner Doğruyol                                                                                              ( 2001 )

Demesi kolay

" Dinlenmek , dinlendikten sonra algılamak ,.. çok önemli bir erdemdir ..!
Birazcıkta hayat '' evrelerdir ''
Basamakları görmek , bakmaktan çok çok iyiydir.." diyenlere bizler zamanında hep " demesi kolay " derdik , ya hala diyoruz ya da diyeceğiz ..!
İnsan bildiğini öğrenince bir tuaf oluyor işte ..!
Birazcıkta hayat , evrelerdir ...
Peki niye bir noktaya gelince " battı balık yan gider " diyoruz !
İnsan ve hayat işte ..!
Yuvarlanıp gidiyoruz..
" Demesi kolay " diyip , " sen öyle zannet " cümlesini bir
noktadayken , bir noktada olan virgüllere kuruyoruz..!
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx İnsan ve hayat işte ..
Düşünmeden üşenip , yaşamaya çalışıyoruz ..
Yahutta '' yuvarlanıp gidiyoruz ''..
Ekmek ve su parası için işte ..! Güyya ..!

Yazan: Caner Doğruyol
( 2001’in kışı )

8 Mart 2013 Cuma

Kimi zaman...


Kimi zaman zamansızca gelen bir sıkıntı,
       kimi zaman zamansızca gelen bir umut ...
Yaşar Kemal'in '' Pes pembesi' '' ni çok merak ediyorum..!
Yoksa benim kapı aralığından baktığım hayatın   ' bakılmayan ' anları mı?
                  
                 Kimi zaman zamansızca gelen bir haber,
                        kimi zaman zamansızca gelen bir misafir...
                Rahmetli Veli'nin oğlu  Orhan ustanın '' Bedava '' şiiriyle başlayan   
                   illegal dünyam, yine bir illegalliğe tanık oluyor ..!
               Meteor yağmurları  misali soru yağmurları başlıyor, birdenbire ...
                 '' Hayat ne renk ? ''.

   
     Yaşım on dört daha...
     Bir kıza vurulmuşum ki kod adı Eftalya ...
     Derken, Yılmaz Odabaş okumaya dalıp, vatanperver olmuşum..
     Ahmet Telli 'ler, Nazım Hikmet 'ler gani ...
     Sonra bi uyanmışım ki, biten bir film..!
     Son..!!
     Ergenlik sonu...
          Kimi zaman, zamansızca gelen bir soru ...
               Kimi zaman, zamansızca gelen bir cevap ...
                            " Hayat ne renk ? "...
                             " Bilmiyorum..! " 

                                                                                  ( 2000’in sonbaharı ... )

Kimsesizlik...

Çaresizceyi sökmek diyorum şah damarım, çaresizceyi sökmek diyorum...
Soğuk ve çıplak gecelerde hasretle burun buruna kalmak...
Karışıklığımın üçüncü sayfa sürecinde olduğu,şafağı göremediğim bir zindan haline gelen odamda çaresizceyi sökmek diyorum...
Çaresizceyi sökmek...

Kalan hayat günlerimi kanıyan anılar ve aşkın okşadığı sevda ile yaşamak...
Mecburi buhramımı, yanlızlık eskortluğunda geçirip çaresizce konuşarak gün saymak...
Şah damarım sana diyorum...
Aşk ve ayrılık bir olup adama çaresizce konuşuyorlarmış diyorum...

Masum olmayan sadece biz değilmişiz şah damarım...
Dersi sadece hayat verir sanırım...
Aşk, hasret ve ayrılık da na masumgillerdenmiş şah damarım...
Kimsesizlik gömleğini giydiren, bana çaresizceyi söktüren kadının işbirlikçileri hayatmış diyorum göremediğim şafağım...

Yazan : Caner DOĞRUYOL


Başlıksızlık...


Yorgun ve isteksiz bir İstanbul akşamında ben… 
Avarelik ve bunalım kargaların peşinden giderken ben… 
Islık çalan rüzgarın rüzgarında üşüyen ben… 
Ah ben ah … 

Gariban bir kış yaşıyor İstanbul… 
Fırtına geliyor sessizlik gülüyor… 
Dünya dönüyor denizler kirleniyor… 
Bitkin ve dilsiz bir İstanbul akşamında ben … 

Anlatım bozukluğu yapıyor yıldızlar… 
Eksiltili cümleler kuruyor isyankâr ayyaşlar… 
Altını çiziyor bir adam, delikanlıya anlattığı hikâyenin ana düşüncesinin 
Sokak lambası yalnız… 

Yanlış bir zamanda karşılaşıyor üç sevgili … 
İki tam bir boynuzlu bey abi… 
Yağmur çiselemeye başlıyor… 
Yalnız olan sokak lambasının ışığı sönüyor… 

Ben ise… 
Ah ben ah… 
Bir gider bir durur, bakar ama göremez olan farelerin güldüğü o akşamda ben… 
O İstanbul akşamında sadece ben… 

Yazan: Caner DOĞRUYOL